Türk kavimlerinin tarihini devamlılık esasında incelemenin çeşitli zorlukları vardır. Tarih sürecinde teşkilatlanma biçimleri ve kavim adları değişmediği sürece, Türk kavimlerinin tarihteki izlerini takip etmek kolaydır. Ancak, onlar sanki bu izleri karıştırmak ve ortadan yok etmek istiyormuş gibidirler. Tarihe baktığımız zaman, dağınık haldeki Türk boylarının çoklukla federasyon şeklinde birleştiklerini, bu federasyonu oluşturan "Han”lardan veya "Bey”lerden birinin de bu federasyonun başına geçerek, kendi boy adını veya bizzat kendi adını bu birliğin tamamına kavim adı olarak kabul ettirdiğini (s. 14) görüyoruz. Bir süre sonra bu teşkilatlanma şekli, kurulduğu zamanki kadar ani bir şekilde dağılır ve boyların her biri tekrar bağımsız olur. Aradan bir zaman geçtikten sonra bu bağımsız ve dağınık haldeki boylar, bir başka boyun yönetiminde, yeni bir kavim adıyla, yeni bir teşkilatlanma sürecinde tekrar birleşirler. Bazen bu yeni birleşmede, eski birlikteki boyların tamamı yer almaz. Onların yerine başka yeni boylar geçer. Ancak bu durum böylece sona ermez. Aynı birlik, büyüklüğü ne olursa olsun yine dağılabilir ve tekrar başka bir kavim adıyla ortaya çıkabilir.[1]
Ondokuzuncu yüzyılın ortalarında Rusya'da değişik ve ilginç içimli bir içki hakkında bilgiler yayılmaya başlamıştı. Öyle bir içki ki yaşamı uzatan, hastalıkları iyileştiren yani her derde deva bir içkiydi bu. Söylentiye göre sütten yapılıyordu, çok tatlıydı, besleyiciydi ve hafifçe de sarhoşluk hissi veriyordu. Bu içkiyi Kafkasya'da Lermontov da içmişti ve buna Ruslar "keyif veren" anlamında Kefir diyorlardı. Kafkasya'da savaşan ya da çeşitli nedenlerle oralarda bulunmuş olan başka Ruslar da bu içkiden içmişlerdi. Kafkasyalı dağlılar öyle inanıyorlardı ki bu içkinin mayasını, hediye olarak dahi başkalarına verirlerse ya da nasıl yapıldığını öğretirlerse Tanrı onlara çok kızacak, mayayı işe yaramaz hale getirerek başkalarına veren halkı cezalandırıp onları açlığa mahkum edecekti.
Men
tışirıw başım bla bir kawum er kişilege, kullukçulağa seyir eteme: bıla
- biz da adambız, halkıbız, bizni da tilibiz bardı, ceribiz, Ata
curtubuz, otcağabız degen zatlanı unutupmu koyğandıla?
Kafkas dağlarının en yüksek zirvesi Elbruz (Mingi Tav) ve çevresindeki yüksek dağlık arazide
yaşayan Karaçay-Malkarlılar, tarih boyunca Kafkasya'da hâkimiyet kuran
Kimmer, İskit, Hun, Bulgar, Alan, Hazar, Kıpçak gibi proto-Türk ve eski
Türk kavimleri ile çeşitli Kafkas halklarının etnik ve sosyo-kültürel
bütünleşmesinden ortaya çıkmış bir Kafkasya halkıdır.
Halkıbızga sagış etgen adamlanı barın da kaygılı etgen bir soruvdu bu.
Halkla caratıla, öse-aynıy, El-Kral bola, dagıda birer türlü çurum bla
tüb bola kelgendile tarihde. Alay a, halk dinine bek ese, millet añgısı
küçlü ese, colun, tarihin unutmazça cazma tili, kitabı bar ese, sora,
allay halk kesin zamanñga, ölümge horlatmazga bollukdu. Kav-kuv bolub
duniyaga çaçılıb ketgen çuvut halk, eki miñg cıldan sora ölgen tilin da
tiriltib, kralın kuraganı anñga şagatdı. Özge, halknı dini, cazma tili,
curtu da bola turganlıkga, ençi krallıgı cok ese, başına, cazuvuna
erkin tül ese, ol zatla üçün küreşmey ese, sora, ol halk, ertde-keç
bolsa da, tilsiz, curtsuz da kallıkdı, halklıgın tas eterikdi. Halkla
anı üçün dıgalas etedile, ullu-gitçe bolsa da, ençi kralların kurarga.
Saklanırga andan başha col cokdu.